2 Eylül 2016 Cuma

ALİ 3 YAŞINDA

                                                                                                                                                                        






















Tam 3 yıl önce bugün doğdu oğlum. Ve tam 1 yıl önce çıktık hastaneden. Koskoca 1 yıl geçmiş. Eve zorla döndüğümüzü hatırlıyorum ev bellediğimiz o yerden.  

Bu nedenledir ki her Pazartesi hastane gününde biraz huzursuz, biraz hüzünlüyümdür. Hem kendi adıma hem orada hala kalanlar adına, maceraya yeni başlayanlar adına. Bu yüzden benim de bir Pazartesi sendromum var.

1 yıl boyunca aralıklarla en uzun 90 gün kaldığımız hastaneden 1 yıl önce tam bugün, Ali’nin doğum gününde çıkmak nasip olmuştu. Tedavi tam olarak bitmese de damardan alınan ağır kemolar bitmişti, radyoterapi bitmişti, allahın her günü alınan kanlar bitmişti. Haftada en fazla 1 gün ayrıldığımız serumlar bitmişti, Göğsüne takılı yaşadığımız kablolar bitmişti, Hastane yataklarında, koltuklarında uyunan /uyunamayan geceler bitmişti. Gün gelecek hastalık da tamamen bitti diyeceğiz. Buna da şükürdü.

Hayat tuhaf. İnsan kötüye bile alışıyor. Hatta mutluluğun bile bu şekilde bulunduğunu keşfettiğimi söylesem…  Hastane de çok güzel geceler, günler de geçirdik desem… tuhaf mı kaçar? 

Ama doğru. Aşkla nefret nasıl kardeş derlerse, mutlulukla mutsuzluk da öyleymiş. Biri varsa diğeri de varmış.

Çocukları hasta annelerin çocuklarını uyutup geceleri liseli gibi odadan kaçıp kıkırdamalarla çay/kahve sohbetini ve bu sohbetin tadının hiç unutulmayacak olmasını başka nasıl açıklayabiliriz ki.

Ağlarken, her şey düzelecek diyen, sizi anlayan gözleriyle yardım eli uzatan bir hemşirenin yakınlığını hangi yakınınızda bulabilirsiniz ki.

Çocuğunun ateşini düşürmek için ilaç vermenin ötesinde sabaha kadar başında bekleyip, gözünü kırpmadan vücuduna ıslak bezlerle kompres yapan, gözünde korkuyu gördüğüm hemşireye minnetimden büyük kime minnet duyabilirim ki.

Bir hastane odasına sevdiğimiz yemekleri, tatlıları taşıyan arkadaşlarımızın vefasına en çok başka ne zaman ihtiyacımız olabilir ki.

Hayatımın belki en güzel yeni yılını orada kutlamış olabilirim. Ali’nin genel durumu iyiydi. Serumunun çıkmasına da izin vermişlerdi. Bu rahat uyku demekti, Gece her dakika dolandı mı diye bakmayacaktım. Biraz aburcuburla dünyanın en güzel partisi olmuştu. 

Bu yüzden ağlayarak ayrıldık. Tedavi görmeye devam eden diğer çocuklardan, Ali’ye abla/abi, bize yoldaş olan hemşirelerden ve personelden.  Çünkü bu yaşananların içinde çokça hüzün olmakla birlikte hepsi mutluluktu. Bu hayatta yaşadığınızı anlayacağınız büyük duygular bunlar, büyük bir deneyimdi. Tabiki Allah bir daha yaşatmasın.

Zordu, çok zordu. Ama geçiyor. Bitti demeye az kaldı…

Ali bugün 3 yaşında. Hala hastaneye iğne olacağını bile bile koşarak gidiyor. Ablalarını çok seviyor. Hala gidince eve geldik diyor. Artık ilaçları saç dökmüyor. Bizde inadına kesmiyoruz.

3 yıl önce aynı hastaneden bir bebekle gelmiştik evimize. 1 yıl önce bugün de yine benzer bir duyguyla geldik.  O gün yeniden doğdu oğlum. Yeniden kavuştuk çünkü.

Bugün senin adına bir dilek diliyorum. Sadece sağlık. Bundan sonraki tüm doğum günlerinde sen istediğini dile bebeğim.