Bugün bir adım daha aştık. Attık
değil, aştık diyorum çünkü engellerle dolu bir yoldu bu. Tehlikeli bir yol.
Düştüğünde insanın canını yakan taşlı bir yol. 115 gün bir ömür gibiydi. Yol bitmedi şüphesiz. Ama bir nefeslik olsun
düzlüğe çıktık. Canımın canı şimdilik emniyette. Allaha emanet. Yarın yeniden
bir başka yokuşu tırmanmaya başlayacağız. Dualarınızı, iyi dileklerinizi eksik
etmeyin.
3 Mart 2015 Salı
ALİ'DEN HABER
Etiketler:
akut lenfoblastik lösemi,
ALL,
anne bebek blog,
inci ayan,
kanser,
lösemi,
maslak Acıbadem
2 Mart 2015 Pazartesi
ALİ EV İZNİNDE
2 hafta Ali için yemeli, içmeli, oyuncaklı ve mutlu geçti. |
Bugün Ali tam 1.5 yaşına bastı.
Hastalıkla uğraşırken nasıl büyüdü anlamadık bile. Özellikle son 3 ayda öyle
bir büyüdü ki. Artık bebek demeye dilim varmıyor. O kocaman bir çocuk oldu. Büyüdü.
Her anlamda. Bizi de büyüttü.
Mesela hızla konuşma konusunda
yol kat ediyor. İstediğini bir şekilde anlatıyor ve anlıyor artık. Ama fiziksel
göstergelerin dışında da olgunlaşıyor. Ne kadar ona fark ettirmeden bu süreci
yürütsek de anlıyor, biliyor. Katlanıyor, sabrediyor, bize yardım ediyor.
Tüm bunları gözlemlemek ve
düşünmek için yeni fırsat buldum. 2 haftadır evdeyiz biz. Hastaneye yattığımızın 90. gününde taburcu
olduk. O beklenen ev izni gerçekleşti. Ateşten sonra bir süre kendine
gelmesini, kan değerlerinin normale oturmasını bekledik ve son bir tane kalan
kemoterapi ilacını aldı ve çıktık. Tekrar değerlerin düzelmesi ve M fazı denen
yeni küre başlamak için bekleme süresini evde geçirdik. Sonra da fazın ilk haftası
sadece ağızdan ilaç alacağı için evde ben hallettim ve o bir haftayı da evde
geçirmiş olduk. Tabi beklerken 2 günde
bir gittik kontrole. Çarşamba günü de ilik alındı. Hala daha yüreğim ağzımda
sonucunu bekliyorum. Doktoru aramaya elim gitmiyor. Normalde kasada fiş
beklemeye tahammülü olmayan ben, bekliyorum. Sabretmeyi, telkin etmeyi,
olacağına varmayı, yüreğimi serin tutmayı öğreniyorum.
Yarın yeniden maraton başlıyor. Bugün
bu iznin son günü. Evde iyiydik aslında. Gelmek zor gelmişti, şimdi de gitmek
zor geliyor. Konunun biraz dışına çıkma fırsatımız oldu en azından. Hepimize
iyi geldi. En çok da Ali’ye. Oyuncakları ile çok mutlu. Yerlerde rahatça
sürünmek, doyasıya yürümek, dolaşmak, koşmak yeniden mutlu etti onu. Eve gelince
daha iyi anladım oradaki burukluğunu. Onun dışında yeme düzeni, uyku düzeni her
şey yerine geldi. İlaçlara ara verildiği için değerler düzelince iştah da biraz
düzene girdi. Bende fırsat bu fırsat ne yese kardır diye çıkmadım mutfaktan. Ne
seviyorsa o. Pilavsa pilav, poğaçaysa poğaça. Karbonhidratın dibine vurduk.
Tabi aralarına et suları, tereyağları, cevizler sıkıştıra sıkıştıra…
Tabi ev hijyeni de bu süreçte çok
önemliydi. Bu yüzden bir elinde vileda, bir elinde poğaça olan anaç sütlaç bir
kadına döndüm. Aynaya baktım ağladım, o güldü sevindim. İnişli, çıkışlı, biraz
yorgun, biraz mutlu, bol şükürlü, bir o kadar endişeli bir 2 hafta geçti.
Bu rutinden fırsat buldukça da,
akşamları 20:00 sonrası bol bol film izleyip çekmece toparladım. İkisinin ortak
noktası nedir ne alaka derseniz... İkisi de beni çok rahatlatıyor. Film
izlerken başka hayatların/dertlerin varlığı kendininkini unutturuyor. Ya da
aksiyonun içinde kendi aksiyonunu unutuyorsun. Çekmece toparlarken de sanki hayatını
toparlıyorsun. Sanki hayatımı küçük ve kontrol edilebilir hale getirmeye
çalışıyorum. Bu mümkünmüş gibi…
Neyse… Uzun süredir yazamadım
aklımda çok şey olmasına rağmen. O yüzden sonunu bir yere bağlamadan böyle
bilinç akışıyla yazdım. Yarından itibaren hastanede olacağım. Gene yazarım…
BNÇ
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)